Şehitler, ölüler ve sanatın evrensel dilinin içine edenler

Geçen hafta, Genelkurmay Başkanlığının İnternet sitesinde yayınlanan bilgi notunda, Silvan ilçesi kırsal kesiminde operasyon için arazide bulunan birliğin, ormanlık bir alanda "terör örgütü" mensuplarıyla karşılaştığını ve yakın mesafeden sıcak temasa girildiğini okurken, inanın içim cız etti. Açıklamada: “Çatışmada ve ormanlık alanda teröristlerce atılan el bombalarının etkisiyle çıkan yangından dolayı 13 askeri personelimiz şehit olmuştur. Ayrıca ikisi ağır olmak üzere 7 askeri personelimiz de yaralanmıştır” deniliyordu. Anaların, babaların yüreği bir kez daha yanmış; evlerine, ocaklarına ateş düşmüştü. Türk ve Kürt gençleriydi ölenler. Bizdendi.


KOMUTANLAR BÖLGEDE NEYİ İNCELEDİ

Benim fevkalade anlı şanlı egemen medyam, her zaman olduğu gibi ölen Türk gençlerini haberlerine taşırken “bermutat” çocuklarının, nişanlılarının, karılarının gözyaşlarını yer verdi, feryatlara mikrofon uzattı. Çatışmada yaşama gencecik veda edenlerin annelerinin ayılıp bayılmalarını defalarca gözümüze soktu. Yetkili ve etkili kişiler tarafından, yine bildik vatan millet edebiyatı kulaklara boca edildi. Netice itibariyle ölen Kürt gençleri terörist ilan edildi. Başbakan otuz yıldır ezberlediğimiz: “Türkiye Cumhuriyeti, diğer bütün sıkıntıları gibi, terör sorununun da üstesinden gelecek güce ve kararlılığa sahiptir” sözünü yineledi. Baş cumhur, ülkemizde hak ve özgürlüklerin genişlediği, barış, kardeşlik ve huzur ortamının güçlendiği bir dönemde, terör örgütünün hain eylemleriyle amacını ve kalleş yüzünü bir kez daha gösterdiğini söyledi. Kara Kuvvetleri Komutanı ve Jandarma Genel Komutanı “incelemelerde” bulunmak üzere bölgeye gitti. Neyi inceledikleri bu satırlar yazılana dek bilinemedi.

GENELKURMAYDAN TIK YOK

Ülkemin çok paralı egemen medya güçleri, Kürt halkının eşitlik ve kardeşlik taleplerini gene görmezden geldi, bir kez daha savaş çığlıkları atarak ulusalcı ve şoven duyguları diriltti. “Kürt sorunu yok, Kürt vatandaşların sorunu var” denilirken, 13 asker ve 7 HPG (Hêzên Parastina Gel-Halk Savunma Güçleri) gerillasının hayatını kaybettiği çatışmaya yakından tanık olan bir korucu, olayın iç içe geçen asker ve gerilla mevzilerinin iki Türk uçağının bombardımanı sonucu yaşandığını anlatmaz mı?

Anlattı.

“Çatışma iki ayrı yerde çıktı. Şelıma’ya yakın yerde bir asker öldü. Daha sonra birlikler sevk edildi. İki savaş uçağı, mevzileri iç içe geçen gerillaları ve askerleri bombaladı, büyük yangın çıktı. Yanan yeri gidin görün, el bombası böyle yangın çıkarmaz” demez mi?

Vallahi dedi.

Operasyonlarda asker ya da korucuların asla yan yana yürümedikleri, en az 20 metre aralığı muhafaza ettikleri, el bombasının bırakın yangın çıkarmayı, 13 askeri öldürmesinin mümkün olmadığı söylendi. Genelkurmay ses etmedi.

AYNUR DOĞAN’A MİNDER

Derken efendime söyleyeyim, İstanbul Caz Festivali kapsamında Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava Sahnesinde düzenlenen “Suyun Kadınları-Mujeres de Agua” adlı konsere katılan şarkıcı Aynur Doğan, Kürtçe şarkı söylemez mi?

Söyledi.

Aynı anda ırkçı tepki kendini gösterdi. Aynur Doğan, konseri terk etti.

KABUS GİBİ BİR ŞEYDİ O AKŞAM

İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından düzenlenen 18. İstanbul Caz Festivali’nde (Basından öğrendiğime göre) o gece Tuncelili Aynur Doğan, İspanya Romanları arasında yetişen Ekvator Gine’sinden “Ateşin Kızı” Concha Buika, Sevilla’lı Tamara Aquilera, İsrail’de büyüyen İranlı Rita Yahan Farouz, Yunanlı Glykeria ve Madridli Sandra Carrasco vardı. Buika, Aquilera, Farouz, Glykeria ve Carrasco İspanyolca, Yunanca, İbranice söyledikleri için paçayı sıyırdılar, ama Kürtçe şarkı söyleyen Aynur Doğan linç tehlikesi atlattı. “Şehitler ölmez vatan bölünmez” ve benzeri sloganlar atıldı. Sanatsever(!) ve oldukça aydın(!) cazsever halkımızdan kimileri, oturdukları yastık ve pet şişeleri sahnedeki Doğan’a fırlattı. Ardından da İstiklal Marşı’nı söylemeye başladı. Bize de: “Hanimiş sanat ve kültürün birleştirici rolü, neredeymiş bakim sanatımın evrensel dili” diye inlemek düştü.

ÖMÜR GEDİK KIZIM İLE FATİH ÇEKİRGE BİRADERİM VE DE EŞ DEĞERLERİ

Aynur Doğan; sanatçının düşünme yeteneği, bellek yeteneği, konuşma yeteneği ve tüm bunların toplam ifadesi olan kendini sunma yeteneği konusunda, gereken entelektüel incelikten yoksun bırakılanların dişlileri/dişleri arasında bilinçli olarak ezildi. Halkım; evrensel insan olarak düşünme düzeyini aşamadığı için doğal olarak sanatın evrensel dilini anlayabilme yetisine bu kez de ulaşamadı. Ceride-i Hürriyet’in Kelebek ekinde benim güzel kızım Ömür Gedik bile: “… ve evlere kor düşmüşken kardeşlik, dostluk, barış adına bir de Türkçe şarkı söyleyeyim, teröre lanet okuyan birkaç laf edeyim diyemez miydi” diye fevkalade abuk sabuk bir soru yumurtladı.

Diğer taraftan Genelkurmay, Silvan’da askerlerin hayatını el bombalarından kaynaklı yangın nedeniyle kaybettikleri iddiasından geri adım atmadı. Bir ormanı yakacak güçte silahın el bombası olamayacağını düşünen biz garibanları umursamadığı için olsa gerek aydınlatmadı da! Kısacası, Türkiye’de yaşayan “sürü”den gerçekler gene saklandı. Ceride-i Hürriyet’te Fatih Çekirge biraderim: “… Yasımızı, acımızı patlamaya hazır volkanlar gibi içimizde tutalım, unutmayalım” diye sıçradı, savaş tamtamını çaldı. JİTEM’in (Jandarma İstihbarat ve Terörle Mücadele) varlığını yirmi yıl sonra “itiraf” sonucu öğrenen benim “asil” halkım yerinden gene gıdım kımıldamadı.

AH BENİM KÖSE SAKALIM

Aynı gün bir gazete haberinden öğrendik ki, Türkiye’nin batısındaki bir beldede 27 genç askere gönderildi.

Gönderilirken cami imamı dualar etti.

İçlerinden birine Türk bayrağı teslim edildi:

“Vatan uğruna canınızı vermeye hazır olduğunuzu görüyoruz. Allah hepinizi korusun” dendi.

“Allah” bu kere de akıl fikir vermedi.

Barış olgusunu kimse dillendirmedi.

BENİM DUYARLI OKURUM SANA TEŞEKKÜR BORÇLUYUM!

Geçen haftaki “Şike Operasyonu Aziz Yıldırım Operasyonu Değildir, Olmamalıdır” başlıklı yazım hiç ummadığım oranda okur takdirine mazhar oldu. Bunca spor yazarı varken gerçekleri benim ifade etmiş olmam pek övüldü. Korku imparatorluğunda insanların ulu orta çirkinleşmeleri, korkaklıklarını gizlemeleri karşısında açık sözlü tavrım bayağı alkış aldı. “Sen tiyatro eleştir arkadaş, etliye sütlüye karışma” diyenler de elbette eksik olmadı.

Sadece Fenerbahçe Spor Kulübünün değil, Türk futbolunun şike yangınında kavrulmakta oluşu, ancak bu yangında Fenerbahçe ve onun başkanının vitrine konulmasındaki yanlışlık geçtiğimiz hafta daha bir belirginlik kazandı. Tutuklu sayısı 31’e yükseldi. Operasyonda “masumiyet karinesi” hâlâ kaldırıldığı rafta duruyor. Evrensel hukuk kuralları uygulanmadığından ve de “Ergenekon”, “Balyoz”, “KCK (Koma Civakén Kurdistan/Kürdistan Halklar Konfederasyonu)” tutuklamalarıyla eş değer bir film izlemekte olduğumuzdan, ne yazık ki Türk adaletine güven duygumuz gün be gün azalmakta, hatta yok olmakta.

Söylenecek söz hem çok, hem de yok.

İyisi mi söyleyeceklerim şimdilik kaydıyla içimde kalsın.

Sporda müsabaka öncesi “İyi oynayan kazansın” derler ya, benim dileğim suçu en az olan aklansın.


Evrensel

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kimya Lab - Deney 1

Kafa Sikmeler Bitmedi